Babamın tayinle geldiği ve annemle tanışıp evlendikleri Bandırma’da 1968 yılında doğmuşum.
Çocukluk ve öğrenim hayatım, babamın görevi gereği süregelen tayinlerle geçti. Ortaokulu bitirene kadar Anadolu’nun muhtelif kasabalarında yaşadık.
Ürgüp, Akşehir, Saruhanlı (Manisa), Taşköprü (Kastamonu), Pınarhisar (Kırklareli)…….
O dönemin popüler tabiri olan “orta direk”, 4 kişilik çekirdek bir aile de büyüdüm. Genellikle sokak aralarında top peşinde koşturan, çoğunlukla futbol ve bazen basketbol oynayan bir çocuktum. Kitap literatürüm, ağırlıklı resimli romanlar ve ders kitaplarıyla sınırlıydı.
Yaz tatillerim çoğunlukla, Bandırma’da teyzemlerin yazlığının olduğu Tatlısu’da geçti.
Lise dönemi geldiğinde, belki de yaşamımın ilk kritik kararını verdim. Lise eğitimi için evden ayrıldım. Bölge parasız yatılı yurdunda kalarak, Edirne Lisesi’nde okudum.
Erken yaşta evden ayrılmak ve çok da iyi olmayan şartlarda yurtta yaşamak, ilk başta çok zor geldi. Öte yandan, yaşamın ileriki yıllarında, bu zorlu sürecin bana neler kattığını daha iyi anladım.
Öğrenci olarak genelde başarılı bir eğitim hayatım oldu. Ancak, hazırlık süreci istediğim gibi olmayınca, üniversite sınavında biraz hayal kırıklığı yaşadım.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi…
Matematik ve fen derslerinde başarılı olan her öğrenci gibi, benim de yönlendirildiğim alan mühendislikti. ODTU’de mühendislik okumak idealimdi.
O dönemde, sebebini hala anlayamadığım bir şekilde, daha sınava girmeden üniversite tercih sıralaması yapılıyordu. Tercihlerimin büyük çoğunluğu ODTÜ deki mühendislik bölümleriydi. Sınav istediğim gibi geçmeyince, öncelikli tercihlerimden birisi olmayan Gıda Mühendisliği bölümünü kazandım.
ODTÜ 8. yurtta, hazırlıkla birlikte 5 yıl geçirdim.
Hedefim dönem kaybı yaşamadan mezun olarak, bir an önce çalışma hayatına atılmak ve para kazanmaya başlamaktı. Notlarım süper olmasa da, hiç dönem kaybı yaşamadan, 1990 yılında ODTÜ’den mezun oldum.
Keyifli, öğretici ve yaşama hazırlık anlamında faydalı bir üniversite dönemi geçirdim.
Öte yandan, Gıda mühendisliğine bir türlü ısınamamıştım. Yaptığım yaz stajlarında bu hissiyatım daha da kuvvetlenmişti. İçimde finans sektörüne yönelik bir ilgi vardı. O dönemlerde, bankacılık ve sermaye piyasaları ciddi bir gelişim içindeydi ve çok cazip kariyer fırsatları barındırıyordu.
Üniversite eğitimi aldığı alanla tamamen farklı bir kariyer yolu çizeceğimi o zamanlar tam kestiremiyordum, ama farklı bir arayış içinde olduğum netti.
Hayatımın belki de en önemli dönüm noktasını, mezuniyetten bir kaç hafta önce yaşadım. Kantinde sohbet ederken, Ziraat Bankası Bankacılık Okulu tanıtım sunumlarına katılan arkadaşlarıma tesadüfen kulak misafiri oldum.
Bankacılık Okulu…
Ziraat Bankası Bankacılık Okulu’nun tanıtımını arkadaşlarımdan dinlediğimde gözlerim parladı.
Okulun ikinci yılıymış. Sınavlarda başarılı olup ilk 75 kişi arasına girebilirsem, 1 yıllık eğitim programına katılacaktım. Aynı zamanda, bankada kadrolu işe başlayıp, maaş almaya başlayacaktım. Bankanın eğitim tesislerinde kalacak, üç öğün yemeğimiz verilecek ve tek yapmam gereken derslerde başarılı olmaktı.
Üstelik başvuru için ekonomi, finans, işletme gibi bölümlerden mezun olma şartı yoktu. Hatta okul sonrası mecburi hizmet bile yoktu. Tek şart iyi derece İngilizce bilmekti.
Okulun misyonu, üniversite eğitimini farklı bölümlerde tamamlayan, ama finans sektöründe yer almak isteyen, nitelikli ve yabancı dili olan gençleri, kaliteli bir eğitimden geçirmek ve Türk finans sektörüne kazandırmaktı. Okul 1989 yılında açılmıştı ve bu yıl ikinci senesi olacaktı.
Sanki benim için tasarlanmış, “gerçek olamayacak kadar mükemmel” bir fırsattı.
Yoğun bir katılım vardı. Sınavlara asıldım ve zorlu bir seçme süreci sonucunda, okula girmeyi başardım.
Hayallerimin gerçek olmuştu. Amacım iyi bir eğitim alıp, bankacı olmaktı.
Chartered Insurance Institute eğitimleri….
Kısa bir yaz tatili sonrası hemen Ekim ayında okula başladım. İkinci kader anını okulun ilk haftasında yaşadım. 75 katılımcı üç sınıfa ayrılacak, bunlardan ikisi bankacılık sınıfı olacaktı. Okulun ikinci yılında, bir de sigortacılık sınıfı açılması kararlaştırılmıştı.
Sigorta sınıfı için gönüllü olanlar var mı diye sordular. Sigortacılıkla ilk o anda tanıştım.
Kısa bir araştırmayla, rakamsal veri, istatistiğe, matematiğe dayalı bir meslek olduğunu, mühendisler için oldukça uygun olduğunu, Türkiye’de ciddi gelişme potansiyeli olduğunu, nitelikli personel açığı olan bir sektör olduğunu öğrendim.
Hızlı ve cesur bir kararla, belki de biraz içgüdüyle sigorta sınıfını seçtim.
Bu okuldaki üçüncü kader anı da, yine sigorta sınıfını seçen eşimle burada tanışmam oldu.
Çok kaliteli bir eğitim aldık. Özellikle The Chartered Insurance Institute tarafından verilen sigortacılık eğitimi benim için büyük bir şans oldu.
İngiltere’den gelen eğitmenler bizimle aynı tesislerde kalıyor, eğitimleri veriyor, o ders bitince yeni bir eğitmen geliyordu. Bu şekilde devam eden 6 aylık yoğun bir program oldu.
Genel ekonomi, finans, hukuk, işletme derslerinden oluşan 4 aylık ortak derslerle birlikte 10 ayılık eğitimleri başarıyla tamamladık.
Bankanın Amasya şubesi ve Başak Sigorta’daki staj dönemlerinden sonra, 1991 yılı Ekim ayında eğitim programı bitti ve iş yaşamına ayak bastım….
Yaşam hikayemin diğer bölümlerini okumak için tıklayın
Beyaz Yaka çalışma hayatına merhaba
Yaş 31 – İlk Genel Müdürlük deneyimi
Garanti ve Eureko Sigorta Dönemi
Yeni Bir Sayfa – Renkli Yaka hayata geçiş
Startup ekosistemi ve Insurtech tutkusu