Tsundoku kavramı ile bu yakınlarda tanıştık. Kelimenin anlamını öğrendiğimde içimde oluşan ilk his ne oldu biliyor musunuz?
Kendimde bir tuhaflık olmadığını fark etmenin getirdiği bir rahatlama, huzur ve mutluluk.
Sebebini anlatayım…
📍 Vakit öldürmek ve aylaklık yapmak üzere dışarı çıktığımda, o civardaki kitapçılara girip, kitaplar arasında zaman geçirmeyi severim. Raflara göz atmak, ilgimi çeken kitapların sayfalarını karıştırmak, yeni çıkanları incelemek ve kitaplar arasında olmak iyi gelir bana.
Her seferinde olmasa da, genellikle bu ziyaretlerden okumak üzere aldığım kitaplarla ayrılırım.
📍 İtiraf etmem gerekirse, kitap satın alma hızım ve okuma performansım arasında ciddi bir fark var. Hangisinin daha geriden geldiğini tahmin ediyorsunuzdur. 😎
📍 Böyle olunca da, evdeki kütüphanenin rafları okunmak üzere sırasını bekleyen kitaplarla dolu. Onlara baktıkça, ne kadar az kitap okuduğumu düşünür, bir suçluluk duygusuna kapılırım. Okunacak, öğrenecek daha ne kadar çok şey var diye iç geçiririm.
Hele ki eşimin kitaplığına bakınca, bu durum daha da vahim hale gelir. Malum, editör ve çevirmen olarak onun kitap arşivi benimle kıyas bile kabul etmez.
🌟🌟 Meğerse bu durumumu anlatan bir kelime varmış; Tsundoku. Aslında bu durumda bir tuhaflık olmadığını, hatta bunun pozitif ve faydalı olduğunu öğrenince bende bir aydınlanma ve rahatlama oldu doğal olarak.
📍 Japonca bir kelime olan Tsundoku’nun kökleri, biriktirme, istifleme anlamına gelen “tsunde” ve kitap okuma anlamındaki “dokusho” kelimelerinden geliyor.
Satın alınan, ama henüz okunmadığı için sürekli biriken kitaplar için kullanılan bir kavram.
📍 Bu kelime 19. yüzyılın sonlarında Japonya’da ortaya çıkmış. Aşırı sayıda kitabı olan, ama çoğunu okumamış olan bir öğretmeni tanımlamak için kullanılan “tsundoku sensei” ifadesinden çıkmış.
🌟 Satın alınan kitapların okunmadan birikiyor olması negatif bir çağrışım yapsa da, Tsundoku’nun aslında pozitif anlamlar taşıyan bir kelime olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor.
📍 Tsundoku, merak, okuma isteği, öğrenme açlığının bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Sonuçta biriken bu kitaplar bir gün okuma niyetiyle satın alınıyor.
📍 Ayrıca, etrafınızda henüz okunmamış kitapları görmek, aslında daha ne kadar çok öğrenecek şey olduğunu fark etmemize yarıyor. Mevlana’nın bahsettiği “hiç’lik bilinci” bunu tanımlıyor.
Henüz keşfedilmemiş fikirlerden oluşan etrafımızdaki bu raflar, bizi okumaya, öğrenmeye, devam etmeye ve asla yeterince bilmediğimiz konusunda bilinçlenmeye doğru itiyor.
“Bilmediğini bilmek önemli bir erdemdir” sözü boşuna değil.