Geçen haftanın bana en sürpriz gelen ve beni üzerinde düşünmeye iten haberi tenis dünyasından geldi.
Kadınlar sıralamasında dünyanın 1 numaralı tenisçisi, Avustralya vatandaşı Ashleigh Barty, profesyonel tenis kariyerini sona erdirme kararı aldığını açıkladı.
Belirli bir yaşa gelen, performansı düşen, artık rakipleriyle başa çıkmakta zorlanan veya sakatlıklarla mücadele etmekten bıkan profesyonel sporcuların kariyerlerini sonlandırma haberlerini duyuyoruz zaman zaman. Ancak Ashleigh Barty bu tanımların hiç birisine uymuyor. Bu kararın bu kadar şaşırtıcı ve sıra dışı gelmesinin ardında yatan sebep de bu.
Bir kere, Barty henüz 25 yaşında yani kariyerinin en verimli döneminde. Üstelik inanılmaz başarılı, formunun zirvesinde. Sakatlık gibi bir derdi de yok. Son 114 haftadır kadınlar dünya sıralamasının en üst basamağında. Kadın tenis tarihinde en uzun süre zirvede kalmayı başaranlar arasında 4.sırada.
Tenis oyuncularının dönem dönem mental zorluklar yaşıyor olması son zamanlarda çok konuşulan kavram. Özellikle, Naomi Osaka’nın bu konuda ciddi bir sicili var. Ama, Ashleigh Barty bu açıdan da gayet sağlıklı ve güçlü bir profil çiziyordu.
Hepsinden önemlisi, Ocak ayında, yılın ilk büyük turnuvası olan Avustralya Açık’ta, kendi ülkesinde şampiyon oldu. 44 yıllık aradan sonra bu turnuvayı kazanan ilk Avustralyalı kadın tenisçi olarak inanılmaz bir sükse yapmıştı. Ülkesinde herkesin göz bebeği konumunda, son derece sempatik ve başarılı bir sporcunun bu kararı doğal olarak çok yankı buldu.
Elbette resmin bir de maddi boyutu var. Bu yıl oynadığı ilk ve son turnuva olan Avustralya Açık’taki şampiyonluğuyla 2,2 milyon dolar kazanmıştı. 10 yıllık profesyonel tenis kariyerinde yaklaşık 25 milyon dolar turnuva geliri elde etti. Gelirinin önemli bölümü kariyerinde zirve yaptığı ve tenisinin olgunlaştığı son 4-5 yıl içinde kazanmıştı. Örneğin, pandemi öncesi son tam sezon olan 2019 yılında 11 milyon dolara yakın bir turnuva geliri olduğu biliniyor. Tenisi bırakmasaydı önünde daha yaklaşık 10 yıllık bir kariyer olduğunu varsaydığımızda, 50 milyon dolar bir turnuva gelir elde etmesi işten bile değildi. Bu rakamlara sponsorluk ve özel anlaşmalar dahil değil bu arada.
Yani, bu kararıyla sadece şöhret, statü, popülerlik gibi kazanımlarını değil, aynı zamanda maddi anlamda da gayet ciddi bir geliri elinin tersiyle itmiş oldu.
Kariyerinin başlarında, 18 yaşında da tenise ara verme kararı almıştı. Bir süre kriket sporuyla ilgilenip, sonra tekrar profesyonel tenis kariyerine geri dönmüştü. Ama bu sefer aldığı kararın farklı olduğunu ve artık profesyonel tenis hayatına kesin olarak son verdiğini özellikle belirtti.
Peki dünyanın 1 numaralı tenisçisi niçin daha 25 yaşında kariyerine son verip, emekli olma kararı alır? Bu kararın arkasındaki sebepler ne olabilir?
Barty’nin bu kararını birçok kişi için büyük bir hata, saçmalık, hatta şımarıklık olarak değerlendirebilir. Aynı durumda olsak muhtemelen bir çoğumuz böyle bir karar almazdık. Ama bu onun hayatı ve onun kararı. Sanırım zorlandığımız nokta, herkes için kendi hayatının eşsiz olduğunu ve kendi yaşam kararlarını alma özgürlüğüne sahip olduğunu kabullenmek.
Koçluk yaklaşımıyla, her bir bireyin eşsiz ve kendi içinde özel olduğu ön kabulüyle davranmayı refleks haline getirdiğim için sanırım, Barty’nn bu sürpriz kararı ve yaptığı konuşma bana hiç tuhaf ve anlaşılmaz gelmedi. Tam tersine, son derece etkileyici, doğal ve insani buldum.
Barty ‘nin bu açıklamayı yaptığı instagram yayınını birkaç kez izledim. Elbette duygusallık boyutunun arttığı, konuşurken zorlandığı, gözlerinin dolduğu anlar vardı. Ama genelde son derece kararlı, kendinden emin, net bir şekilde mesajlarını verdi. Bu kararı alma konusunda kendisiyle barışık olduğunu altını kalın çizgilerle çizerek ifade etti.
6 dakikalık bu videoda, danışanlarımla sık sık konuştuğumuz, görüşmelerde gündeme gelen birçok kavramı ete kemiğe bürünmüş halde, bu kadar önemli ve başarılı bir kişiden duymak çok etkileyiciydi.
Videoyu izlemek için tıklayınız.
Bu konuşmada özellikle dikkatimi çeken ve koçluk penceresinden baktığımda öne çıkan maddeleri şu şekilde sıralayabilirim;
Birincisi ve en önemlisi; her bireyin temel değerlerinin, güçlü yönlerinin, yaşam deneyiminin, içinden geçtiği sürecin, yaşam amaçlarının yani fabrika ayarlarının farklı ve eşsiz olduğu olgusu.
Koçluk süreçlerinde, bunu hep dile getiririz. Birimiz için doğru olan bir diğeri için yanlış, birimiz için çok cazip olan diğerimiz için çok itici olabilir. Bu da gayet doğal ve normaldir. Çünkü hepimiz eşsiziz ve her birimizin kendine ait ayrı bir dünyası var. Önemli olan, kendi ideal öz benliğimize en yakın yaşam kararlarını hayata geçirebilmek. Zor da olsa bunu başardığınızda, iç huzuruna kavuşmak ve yaşamla barışık hale gelmek mümkün hale geliyor. Barty’nin konuşmasında, “bu güç kararı aldığımda kalbimde bunun doğru olduğunu biliyordum, kendimi mutlu ve hazır hissettim,” ifadesi bunu çok güzel vurguluyor.
İkincisi; bilinçli yaşam tercihlerine ve kendi yaşamına yön veren kararlara sahip çıkmanın ne kadar değerli olduğunun farkında olmak.
Barty konuşmasının birçok yerinde, “benim kararım”, “benim hayatım”, “benim tercihlerim”, “benim tarzım” ifadelerini kullandı. Bunu da şımarık ve ukala bir ünlü sporcu edasıyla değil gayet mütevazi, doğal yapması çok etkileyiciydi.
Aldığı kararı açıklamaya başlarken söylediği “doğru ya da yanlış mı bilemem, ama bu benim yolum” ifadesi bu açıdan çok önemliydi.
Üçüncüsü; başarı ve yaşam hedefleri gibi kavramlara yüklediğimiz anlamın ne olduğu konusunda son derece net olmak.
Barty, sevdiği bir spor dalında sahip olduğu tüm gücü, enerjiyi sonuna kadar kullanmış olmasını ve bu sayede bu sporun zirvesine çıkmış olmasını büyük bir tatmin ve başarı olarak görüyor. Geçen yıl Wimbledon, bu yıl da Avustralya Açık turnuvalarını kazandıktan sonra, artık bu spordaki hayallerine ulaşmış olduğunu ve tamamıyla tatmin olmuş hissettiğini belirtti. Başarıyı ve mutlu olmayı sonuçlara bağlı görmediğini net ifade etmesi önemliydi.
Tenis kariyeri açısından hayallerine ulaştığını ve artık burada durup, farklı kulvarlarda, farklı hayallerin peşinden gitme zamanının geldiğinin altını çizdi. Bu kararından dolayı mutlu ve geleceğe hazır olduğu çok barizdi.
Dördüncüsü; kendinle ilgili objektif ve cesur bir farkındalığa sahip olmak.
Tenis sporunda zirvede kalabilmek için, fiziksel, duygusal ve mental anlamda ne kadar büyük bir çaba gerektiğini belirterek, “artık bu eforu gösterme gücünü kendimde görmüyorum”, ifadesini kullandı. Sahip olduğu tüm enerjiyi, motivasyonu, çabayı sonuna kadar tükettiğini belirtti. Bir çoğumuz için bu bir tükenmişlik sendromu algısı yaratabilir. Ama Barty’nin cümlelerini iyi dinlediğinizde, çok daha farklı bir mesaj vermeye çalıştığını anlayacaksınız. Yaşamının bir sonraki aşamasına geçmeye kendini hazır hisseden ve bu yeni döneme profesyonel tenis oyuncusu Ashleigh Barty olarak değil, sade bir birey olarak başlama isteğinde bir birey görüntüsü verdi.
Beşincisi; başkalarına, çevresine, beklentilere, genel kabul görmüş kalıplara göre değil, kendine göre doğru olan yaşam kararlarını cesaretle alabilme başarısı.
Bu kararını çoğu kişinin anlamayacağını, tuhaf karşılayacağını bildiğini söyledi. “Evet benim için de zor bir karardı, ama benim için doğru karar bu”, ifadesi çok güçlüydü. Başarı tanımını netleştirmiş, kendiyle barışık, yaşamdan ne istediğini bilen, bireysel farkındalığı yüksek ve hayatıyla ilgili cesur kararları almaya hazır bir profil çizdi benim gözümde.
Kendi sezgilerimizi, kalbimizin sesini dinleyerek, başkalarına tuhaf geleceğini bile bile, yaşamımızda ciddi değişimlere sebep olabilecek önemli ve kritik kararları cesaretle almak ve uygulamak bizi ideal öz benliğe ulaştıracak yolda atılmış en güçlü adım. Bunu çok iyi bildiğimiz hâlde bu cesur adımları atanları, kendi yaşam tercihlerinin peşinden azimle gidenleri garipsiyoruz. Sorunun kaynağı genel kalıpların, çevre baskısının ve sistemin yarattığı beklentilerin etkisine kendini kaptıranların çoğunluk, cesaret gösteren ve bu çemberden sıyrılmayı başaranların ise azınlık olması.
Çemberden sıyrılmayı başaranlara tuhaf bakmamızın arkasında, çoğunluğun aynı başarıyı sergileyemiyor olması yatıyor olabilir mi? Ne dersiniz
Copyright © 2022 · Okan Utkueri
www.okanutkueri.com sayfalarında yayınlanan tüm içerik hakları Okan Utkueri’ye aittir